NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
147 - (448) وحدثنا
قتيبة بن سعيد
وأبو بكر بن
أبي شيبة وإسحاق
بن إبراهيم.
كلهم عن جرير.
قال أبو بكر:
حدثنا جرير بن
عبدالحميد عن
موسى بن أبي
عائشة، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس،
في
قوله عز وجل:
{لا تحرك به
لسانك}
[75/القيامة/ الآية
16 - 19] قال: كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم إذا نزل
عليه جبريل
بالوحي، كان
مما يحرك به
لسانه وشفتيه.
فيشتد عليه. فكان
ذلك يعرف منه.
فأنزل الله
تعالى: {لا
تحرك به لسانك
لتعجل به
أخذه. إن
علينا جمعه
وقرآنه. إن
علينا أن
نجمعه في
صدرك. وقرآنه
فتقرأه فإذا
قرأناه فاتبع
قرآنه}. قال: { أنزلناه
فاستمع له. إن
علينا بيانه.
أن نبينه بلسانك.
فكان إذا أتاه
جبريل أطرق.
فإذا ذهب قرأه
كما وعده الله}.
[ش
(كان مما يحرك
به لسانه
وشفتيه) معناه
كان كثيرا ما
يفعل ذلك.
وقيل معناه:
هذا شأنه
ودأبه. (فيشتد
ذلك عليه) وفي
الرواية
الأخرى: يعالج
من التنزيل
شدة. سبب
الشدة هيبة
الملك وما جاء
به، وثقل
الوحي. قال
الله تعالى:
إنا سنلقي
عليك قولا
ثقيلا. والمعالجة
المحاولة
للشيء
والمشقة في
تحصيله. (فكان
ذلك يعرف منه) يعني
يعرفه من رآه،
لما يظهر على
وجهه وبدنه من
أثره. (لا تحرك
به لسانك) أي
لا تحرك
بالقرآن لسانك
قبل أن يتم
وحيه. (لتعجل
به) لتأخذه
على عجل مخافة
أن ينقلب منك.
(قرآنه) أي
قراءته. (فإذا
قرأناه) أي قرأه
جبريل عليه السلام.
ففيه إضافة ما
يكون عن أمر
الله تعالى،
إليه].
{147}
Bize Kuteybetübnü Saîd
ile Ebu Bekir b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim hep birden Cerîr'den rivayet
ettiler. Ebu Bekir Dediki: Bize Cerîr b. Abdilhamîd, Musa b. Ebî Aişe'den, o da
Said b. Cübeyr'den, o da îbni Abbâs'dan Teâlâ Hazretlerinin (Onunla dilini
oynatma!) Ayeti kerimesi hakkında şu hadisi rivayet etti. İbni Abbas şöyle
demiş:
«Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) kendisine Cibril vahy indirdiği zaman çok defa dilini, dudaklarını
oynatırdı. Vahiy kendisine şiddet verirdi. Vahyin gelişi onun bu hâlinden
bilinirdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ Hazretleri şu âyetleri indirdi:
«Ona acele edeyim diye
dilini onunla oynatma!» Yani vahyi acele alayım diye dilini oynatma! Çünkü onu
toplamak da, okumak da, ancak Bize aittir. «Yâni hakîkaten onu senin kalbinde
toplamak ve dilinde okutmak ancak Bize aittir. Sen onu okuyacaksın» öyle İse
biz okuduğumuz vakit sen onun okunuşuna tâbi ol» [ Kıyamet 16 ]
İbni Abbâs (Bu âyetleri
tefsir sadedinde) şöyle demiş: Onu indirdik, Sen hemen onu dinle! «Onun beyânı
ancak Bize aittir.» Yânî senin lisânından beyân etmek Bize âiddir.
Bundan sonra artık
Cibril ona geldi mi sükut eder, Cibril gittiği vakit vahyi: Allah Teâlâ'nm
kendisine vaad buyurduğu şekilde okurdu.
148 - (448) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
أبو عوانة عن
موسى بن أبي
عائشة، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس،
في
قوله: {لا تحرك
به لسانك
لتعجل به}. قال:
كان النبي صلى
الله عليه
وسلم يعالج من
التنزيل شدة.
كان يحرك
شفتيه. فقال
لي ابن عباس:
أنا أحركهما
كما كان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يحركهما. فقال
سعيد: أنا
أحركهما كما
كان ابن عباس
يحركهما. فحرك
شفتيه. فأنزل
الله تعالى:
{لا تحرك به
لسانك لتعجل
به. إن علينا
جمعه وقرآنه.
قال جمعه في
صدرك ثم تقرأه.
فإذا قرأناه
فاتبع قرآنه.
قال فاستمع
وأنصت}. ثم إن
علينا أن
تقرأه. قال
فكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم إذا
أتاه جبريل
استمع. فإذا
انطلق جبريل،
قرأه النبي
صلى الله عليه
وسلم
كما أقرأه.
[ش
(فاستمع
وأنصت)
الاستماع
الإصغاء له،
والإنصات
السكوت. فقد
يستمع ولا
ينصت. فلهذا
جمع بينهما.
كما قال
تعالى:
فاستمعوا له
وأنصتوا. قال
الأزهري: يقال
أنصت ونصت
وانتصت. ثلاث
لغات. أفصحهن:
أنصت. وبها
جاء القرآن
العزيز].
{148}
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet
etti. (Dediki): Bize Ebu Avâne, Musa b. Ebî Âişe'den, o da Said bin Cübeyr'den,
o da ibn-i Abbâs'dan Teâlâ Hazretlerinin:
«Onu acele edeyim diye
onunla dilini oynatma» âyeti kerîmesi hakkında şunu rivayet etti: İbni Abbâs
demiş ki: «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vahiyden güçlük çeker;
dudaklarını kıpırdatırdı.»
Râvî diyor ki: «İbni
Abbâs: (İşte bak) ben de dudaklarımı Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in kıpırdattığı gibi kıpırdatıyorum.» dedi.
Saîd b. Cübeyr dahî:
«ibni Abbâs dudaklarını nasıl kıpırdattıysa ben de öyle kıpırdatıyorum.»
diyerek dudaklarını kıpırdatmış, (ve rivayetine şöyle devam etmiş): Bunun
Üzerine Allah Teâlâ:
«Onu acefe edeyim diye
onunla dilini oynatma) Çünkü onu toplamak da okutmak da ancak Bize âidtir»
âyetlerini indirdi. İbni Abbâs bunları şöyle tefsir etti: Kur'ân'ı senin
kalbinde toplamak bize aittir. Sonra sen onu okursun. «Onu biz (Cibrîlin dili
ile) okuduğumuz vakit sen hemen onun okunuşuna tabî ol.» (İbni Abbâs bunu da
şöyle tefsir etti): Sen hemen dinle ve sükut et! Sonra hakîkaten senin onu
okuman bize âit bir iştir.
İbni Abbâs Dediki; Artık
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine Cibril geldiği zaman dinler.
Cibril gidince vahyi onun okuttuğu gibi okurdu.
İzah:
Bu hadîsi Buhar!
«Vahyin başlaması» bahsinde ve «Sure-i Kıyametin Tefsiri» nde tahric etmiştir.
Hadîs «Sünen-i Tirmizî» de dahî
mevcuttur. Tirmizî onun hakkında: «Bu hadîs hasen sahihtir» demiştir.
Zemahşerî (467 - 538)
nin beyânına göre Cebrail (A.S.) vahy getirdiği zaman Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) onun okuduklarını hemen bellemek ve onlardan bir şey kaçırmamak için
acele eder. Okunan vahy bitinceye kadar sabretmeden Cebrail'in okuduklarını
ağzından alırdı. Bunun üzerine Teâlâ Hazretleri gelen vahyi can kulağı ile
dinlemesini, vahyin okunması bittikten sonra kendisinin de okumasını emir
buyurdu. Bu hususda gelen âyetler şunlardır:
«Vahye acele edeyim
diye onunla dilini oynatma! Çünkü onu toplamak da okutmakda ancak Bize âidtîr. Onu
biz okuduğumuz vakit Sen onun okunuşuna tâbi oll Sonra hakîkaten onun beyânı
bize aittir.» [ Kıyamet 16-17-18 ]
Bu âyetlerin mânâsı:
«Cibril A.S. sana getirdiği vahyi okurken onu acele kavramak ve bir şey
kaçırmamak endişesi ile hemen Cibril'in ağzından alma! Gelen vahyin okunması
bitinceye kadar sabret, güzelce dinle! Belleyemem diye korkma, Cibril (A.S.)
okumasını bitirdikten sonra sen de oku! Çünkü gelen vahyi sana belletmeyi ben
tekeffül ediyorum. Sonra inen âyetlerin mânâlarında müşkilâta uğrarsan onların
beyânı da bana aittir.» demektir.
Hadîsin metninde Hz.
ibn-i Abbâs bu âyetleri parça parça okuyarak tefsirde bulunmuştur. Hadîsdeki:
«Kur'ân» dan murâd, kırâet yâni Kur'ân'ın okunuşudur. Allah Teâlâ;
«Biz okuduğumuz vakit
sen onun okunuşuna uy.» buyurmakla Cibril (A.S.) 'in okumasını murâd
buyurmuştur. Buna: «Biz Cibril'in diliyle okuduğumuz yahut Cibril'e
okuttuğumuz» şeklinde de mânâ verilebilir. «Onun okunuşuna tâbi ol» Emri
ilâhîsinin Hz. Abbâs (dinle) diye tefsir etmiştir. Kirmâni bu hadîsi şerh
ederken fukahânın: «Secde-i tilâvet işitene değil, dinleyene sünnettir.»
dediklerini söylemişse de, Hanefî mezhebine göre bu söz doğru değildir. Çünkü
secdei tilâvet vacip olmak için Hanefîler kasden dinlemeyi şart koşmamışlardır.
Secdei tilâvet onlara göre hem okuyana, hem dinleyene, hem de tesadüfen işitene
vaciptir. Kirmâni 'nin sözü secde hakkında vârid olan hadîse de muhaliftir.
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) Efendimize gerek meleğin heybeti, gerekse getirdiği vahyin
ağırlığına tahammül etmek pek güç geliyordu. Bu hal vahy geldiği anlarda onun
yüzünden belli oluyordu. Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bir hadîsde beyân
edildiğine göre: Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine pek
soğuk bir günde vahy gelse, mübarek alınlarından buram buram ter boşanırdı.
Dudaklarının titremesi de ihtimal bundandır. Bazıları: «Dudaklarını kıpırdatmak
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in âdetiydi.» demişler. Bir takımları
da bunu her zaman değil, bazan yaptığını söylemişlerdir.
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) 'in vahy esnasında dudaklarını kıpırdattığını îbni Abbâs
Hazretleri bizzat görmemiştir. Çünkü bu âyetler Mekke'de nazil olmuşlardır. O
zaman Îbni Abbâs (R.A.) henüz doğmamıştı. Anlaşılıyor ki bunu kendisine ya
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sonradan nakletmiş, yahut Hz. Îbni
Abbâs onu gören sahabenin bâzılarından işitmiştir. İbni Abbâs 'dan rivayet eden
Saîd b. Cübeyr İse Îbni Abbâs'in dudaklarını kıpırdattığını görmüştür. Böyle
hadislere hadis İstılahında Sahabenin mürseli denir.